Bir arkadaşım, sohbet ederken, çocuklarını “anı” olsun diye dizilerde ya da reklamlarda oynatmak istediğinden söz etti. Ben de ona, “anı olur olmasına da kötü anı olur çocuklarının hayatında” dedim. Ona anlattığım bir kaç hatıradan sonra, zaten vazgeçti bu sevdasından. Şu anda ben ve benim gibi pek çok oyuncunun, ağır çalışma şartlarından dolayı uzak kalmayı tercih ettiğimiz dizi setlerine, çocuklar nasıl dayanıyor hiç düşündünüz mü? Sabahlara kadar uzayan çalışma saatlerinden sonra okula giden çocuklar… Uykusuz kalan çocuklar…Üşüyen çocuklar…Yemek düzeni olmayan çocuklar… Oyun oynamadan, bayram bilmeden, yatma vakti olmadan büyüyen çocuklar… Çocuk oyuncular…Bir dizide, elime 40 günlük bir bebek gelmişti. Benim bebeğim olacaktı, “film icabı”…Aylar içinde bebek bana o kadar alışmıştı ki, annesinin kucağında ağlıyordu. Huysuzlanmaya başladığında “seni istiyor” diyerek, bana veriyordu annesi bebeği.İlk büyüttüğüm bebek oldu benim. Az kavga etmedim, az gözyaşı dökmedim, onun için. Tam bebeğin sahnesi geldiğinde bir bakardık uyumuş! Uyandırılırdı el mahkum, ağlaya ağlaya…O ağlardı, dayanamaz ben de ağlardım. Sahne icabı, ağlaması gerekirdi, asistanlar poposunu çimdirirlerdi hafiften. Sahne çekilmeliydi çünkü, vakit geçiyordu… Kimsenin ne beni, ne onu dinleyecek hali vardı sette. Dizi yetiştirilmeliydi, gerisi teferruattı…Yapımcı da, yönetmen de, ben de, anne de suç ortağıydık yaşananların. Uluslararası Çocuk Hakları’na aykırı bu durum, çok yakında çıkarılmasını beklediğimiz yasayla artık yaşanmayacak diye ümit ediyorum. Her Anneler Günü’nde hâlâ BENİ ararlar.
Bir başka dizide, okuma yazma öğrettim bir çocuğa. Okul çıkışı doğrudan sete geldiği için, ödevlerini benimle yapardı. Bir tek benim elimden yerdi sebzeyi. Kim bilir belki beni annesinden çok gördüğünden, belki de çocuk beyninde oyun ile gerçek olanı karıştırdığından, “annesi” oluvermiştim sanki. Kucağımda uyurdu geceleri, sahne ışığının yapılmasını beklerken. Elbette benim yorgunluğum da iki katına çıkardı ama vicdan sahibi kimse görmezden gelemez, bir çocuğun ilgi bekleyen gözlerini. Çocuklarımı oynayan küçük oyuncular, her Anneler Günü’nde belki de bu yüzden hâlâ ararlar beni.
Hayatım set-okul-özel dersten ibaret
Bende anı çok, ama sözü bir çocuk oyuncuya bırakmak istiyorum.
Oyuncu sendikamızın ofisinde, sendikanın genel sekreteri, benimse konservatuvardan sınıf arkadaşım olan, sizlerin ise oyuncu olarak tanıdığı Şebnem Sönmez’in ev sahipliğinde, doğuştan gelen yeteneği ile hepimizin kalbinde taht kurmuş bir çocuk oyuncu ile buluştum. “Kınalı Kar” dizisiyle tesadüf eseri oyunculuğa başlayan, “Babam ve Oğlum” filmiyle hafızamıza kazınan, “Leyla ile Mecnun” dizisiyle ekranda olan, mesleğine aşık, artık çocukluktan, delikanlılığa geçmek üzere tecrübeli bir oyuncu: Ege Tanman…
Ege, 5.5 yaşında başladın oyunculuğa. Hatırlıyor musun nasıl geliştiğini olayların?
“Kınalı Kar” dizisi Bursa’da çekildiği için, Emrah Abi’nin (Emrah İpek) oğlunu oynamam için kreşte deneme çekimi yaptılar benimle. “Anı” olur diye başlattı annemler. Esas, “Babam ve Oğlum” filmiyle çıkış yaptım. Sonra çok sevdim ve tüm zorluklarına rağmen bırakmak istemedim.
36 saat uyumadan çalıştım
Herkeste aynı düşünce oluyor herhalde. Ben de diyorum ki böyle düşünenlere, anı olur olmasına ama sonra silemezsiniz (Çok gülüyor buna Ege)… Biraz yaşadığın zorluklardan söz etsene?
Mesela, ben 9 yaşındayken, 36 saat hiç durmadan ve uyumadan çalıştım. Hiç bir çocuk bunu yaşasın istemem. İşte bunların önüne geçmek için, “Bu sette çocuk var” kampanyasını destekliyorum.
Vaaaaaay, sendikacı olmuşsun iyiceeeee (hep birlikte epey gülüyoruz)…
Geçtiğimiz 23 Nisan, Çalışma Bakanı’nın koltuğuna oturmuş ve gerekli düzenlemeler için çalışmışsın duyduğuma göre!
Evet. Çok güzel bir deneyimdi ve bu vesileyle, yeni çıkacak yasanın temellerini de benim bakanlık dönemimde atmış olduk (Gülüşüyoruz). Ben “Oyuncu Sendikası”nın ilk çocuk üyesiyim. Ancak sendikalaşarak, olumsuz şartların önüne geçebileceğimizi düşünüyorum. Şimdi belki komik gelecek ama, “artık benden geçti, ben büyüdüm, şimdiki çocuk oyuncu kardeşlerimizi kurtaralım” diyorum. Arkamda, haklarımı koruyacak bir sendika olduğunu bilmek güç veriyor.
Derslerini nasıl yürütüyorsun?
Özel bir okula gidiyorum. Lise birinci sınıftayım; gidemediğim ve kaçırdığım dersleri özel ders alarak tamamlıyorum. Yani, set-okul-özel ders arası yaşıyorum.
Oğlum ‘anı’ olsun diye başladı sonra da vazgeçmedi
Peki, bu soruyu annene sormak istiyorum. Ege yıllardır para kazanıyor, birikimi var mı kendi adına? Belki yurt dışına gitmek ve eğitim almak isteyecek, bunu gerçekleştirebilir mi? Çocukluğunu yaşayamamış, bari böyle bir şansı olacak mı?
Ege’nin annesi: Bir ev aldık, onun dışında tüm kazandığını Ege için biriktirdik. Zaten yurt dışında okumak gibi bir niyeti de var. Bu hayalini gerçekleştirebilir.
Sette seni en zorlayan şey?
Çok uzun saatler soğukta kalmak.
Demek ki bunun yaşı yok, bence de öyle…
Şimdiki setlerde karavan filan var, eskiden bir odaya 15 kişi toplanır ısınmaya çalışırdık.
Sen de “eski setler” diye konuşuyorsun ya, biz ne yapalım? ( Fena gülüyoruz) En çok içinde kalan şey nedir? Bayramda çalışmak; sokakta oynayamamak, okul gösterilerine çıkamamak?
Okul gezilerine katılamamak… Arkadaşlarım gezideyken ben hep çalıştım.
Çok kişiyle çalıştın, sana çocuk olarak en yardımcı olan set hangisiydi?
Babam ve Oğlum. Çağan Abi (Irmak) beni hep kollardı. Seti bana göre düzenlerdi. Hasta olduğumda, tüm çekim programını değiştirirdi. Çetin Abi de (Çetin Tekindor) Fikret Abi de ( Fikret Kuşkan) hep önceliği bana verirdi. Şebnem Abla (Sönmez) da beni kucağında çok uyutmuştur. Şimdiki setim “Leyla ile Mecnun” da çok rahat ve eğlenceli. Büyüdüm zaten artık.
En kötü deneyimin?
Ege’nin annesi: Ben anlatacağım… 9 yaşındaydı. Bir sette, akşamdan sabah 8’e kadar, kol ve bacak aralarından askılara alınarak havada uçurma sahnesi çekildi. Çocuğun her yanı kıpkırmızı oldu. Korkunçtu.
Siz niye bu zor şartlarda çocuğunuzun çalışmasına izin verdiniz?
Ege’nin annesi: Anı diye başladık sonra da Ege vazgeçmedi ve çok tutturdu. Başarılı oldukça vazgeçmek istemedi. Ben de perişanım. Soğukta sokaklarda sabahlıyorum. İşimi bıraktım. Hiç yaşantım yok. Ege’nin peşinde Bursa-İstanbul arası mekik dokuyorum.
Çocuğun olsa bu işe sokar mısın Ege?
Hayır. Bu şartlarda olmaz. Ben çok sevdiğim için katlandım ama çok da ızdırabını çektim.
Oyuncu Sendikası Genel Sekreteri Şebnem Sönmez :‘Sendikalarla birlikte çocuk işçiliğinin önüne geçeceğiz’
Nasıl başladı “Bu Sette Çocuk Var” kampanyası?
ILO (Birleşmiş Milletler’e bağlı Uluslararası Çalışma Örgütü) Türkiye Direktörü Ümit Deniz Efendioğlu’nun, dikkatimizi çocuk oyuncuların çalışma şartlarına çeken bir mail atmasıyla başladı her şey. Ben de bir film için, yan sedyemde bir bebeğin doğmasını 8 saat beklemiş ve yeni doğmuş bir bebekle gözyaşları içinde çekim yapmış bir oyuncu olarak bu konuda çok hassasım. Bir sette çocuk oyuncu elbette olacaktır ama şartlar ona göre düzenlenmek kaydı ile! Çocuk Hakları ihlaline her alanda “dur!” demeliyiz. Hep birlikte! Örneğin; seyirci, dizi çekiminde bir çocuğun geç vakitte çalıştığını görürse, Çalışma Bakanlığı’nın yakın zamanda açılacak telefon hattına şikayet etmeli. Şahit olan herkes, isim vermeden de şikayet edebilir.
Çok detaylı bir inceleme ile çocukların çalışma şartlarını belirlemişsiniz. Bir de ailelerin, geçim kaynağı olarak çocuklarını çalıştırma durumu var!
Ücretler çok yüksek yani özendirici olmayacak. Ayrıca kazanılan para zorunlu olarak çocuğun hesabına yatacak; veli kullanamayacak.
Yabancılar nasıl çözmüş?
İkiz, üçüz ya da dördüz kullanarak, çocukları dinlendire dinlendire çalıştırıyorlar. Hayvanları da böyle çalıştırıyorlar. Ben çalıştım. Maymun kullanırken, üçüz çalıştırıyorlardı. Biri dinlenirken, diğeri yerine geçiyordu.
12 Haziran Çocuk İşçiliğinin Önüne Geçme Günü. O güne kadar yasa çıkar mı?
Kesinlikle! Çalışma Bakanı Faruk Çelik’in sözü var. Amacımız; örnek teşkil ederek, zaman içinde tüm sendikalarla çalışmalar yaparak, her alandaki çocuk işçiliğin önüne geçmek… Setlerde de her şeyi, çocuk haklarını esas alarak planlamak yapımcıların görevi.
Kaynak: http://bizimkahve.gazetevatan.com/haberdetay.asp?hkat=1&hid=20489